MEHMET AKİF ERSOY
*
********* Mehmet Akif, memleketin en felaketli ve karanlık günlerinde, ümidini günden güne kaybetmekte olan millete “Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!” diye haykırarak Türklerin ruhuna yeniden yaşama ve savaşma atılımı aşıladı.
********* Mehmet Akif, 1873 yılında İstanbul'da doğdu. İlk tahsilini Fatih Rüştiyesi'nde, orta öğrenimini Mülkiye'nin idadî(lise ) kısmında, yüksek öğrenimini de yatılı olarak Halkalı Sivil Baytar Okulu'nda yaptı.
********* Baytarlık göreviyle Edirne'ye gönderildiyse de daha sonra İstanbul'a gelerek edebiyat öğretmenliğine başladı. Zira o bir bilim adamı olmaktan çok, bir duyu ve sanat adamı idi. Bir ara Darülfünun'da edebiyat dersleri verdi. Anadolu Kurtuluş Savaşı'na katıldı. Cumhuriyetten sonra İstiklal Marşı'nı yazdı. 1936'da İstanbul’da öldü.
******** Mehmet Akif'in asıl adı Ragıf'ti. Bir çeşit ekmek demek olan bu Arapça kelime, harfleri “Ebced” sayılarına vurulunca onun doğum tarihini gösteriyordu. Ancak, babasından başka kimse bu adı kullanmadı. Dört yaşında okumaya başlayan, orta öğrenimi sırasında hafız olan, Farsça'yı bir hocadan, Fransızca' yı da kendi kendine öğrenen Akif, daha Baytar Okulundayken şiir yazıyordu.
******** İlk şiiri “Kur'an'a hitab”dır ve 1895'te Resimli Gazete'de çıkmıştır. Mehmet Akif, heyecanlı, hareketli, pehlivan yapılı, güreş seven, taş atmayı, spor haline getirmiş bir kimseydi. Uzun zaman yürüyebilmesi, Anadolu'ya geçtiği sırada araç bulamayınca köyden köye yaya gidebilmesini sağlamıştır.
******** İkinci Meşrutiyet'ten sonra bir ara İttihat ve Terakki genel merkezinde akşamları Arapça dersleri vermişti. Ama Ziya Gökalp'ın milliyetçi fikirlerini benimsemediğinden bu işi bırakmak zorunda kaldı.
******** Ona göre milliyetçi fikirler, bölücüydü. Önemli olan, toplumları birleştirici bir temeli yaymaktı ki bu da ancak din olabilirdi. Bu sebeple, Eşref Edip'in çıkardığı Sırat-ı Müstakim’de yazmaya başladı. Daha sonra kendisi Sebilürreşad'ı çıkardı. Akif'in bu siyasi düşüncelerinde Mısırlı bilgin Muhammed Abduh'un açık tesiri vardır.
******* O, islamiyetin ilk devirlerindeki saf ahlak prensiplerine dönülmesini istiyordu. Onun anladığı tevekkül, halk arasında yaygın olan her şeyi miskince Allah'tan beklemek değil, aksine çalışmaktı.
******* Akif, bu düşüncelerini makale ve şiirleriyle yayıyordu. Ama cumhuriyet ilan edilip de hükümet laiklik prensibini kabul edince bir bakıma küstü ve Mısır'a giderek orada yaşamayı tercih etti.
****** Şair olarak Akif'in “Konuşma diliyle vezinli sözler” yazdığını görürüz. Aruz vezniyle yazılmış olan birçok eseri, Nasrullah Camii'nde verdiği ahlak vaazından farklı değildir. Çünkü Akif de şiiri toplumun yararına bir araç sayanlardandır. Bununla beraber, din heyecanını konu olarak aldığı zaman “Mesih Paşa İmamı”, “Istiklal Marşı”, “Çanakkale Şehitleri” gibi pek çok eserinde coşkun ve mistik bir lirizm görülür.
****** Tarihimizin en şanlı sayfalarından bir olan Çanakkale Savaşını onun kadar heyecanlı ve güzel anlatan olmamıştır. “Çanakkale şehitleri için” şiiri asla gücünü yitirmeden yaşayacaktır: “Bir hilal uğruna Yarab ne güneşler batıyor.”, “Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın!.” mısraları üstün güzelliktedir.
****** Akif'in şiirleri, genellikle hikâye planı üzerinde yazılmıştır. Bunlar ya “Küfe”, “Hasır”, “Hasta”da olduğu gibi kısadır, ya da “Süleymaniye Kürsüsünde”, “Fatih Kürsüsünde” olduğu gibi iç içe geçerek uzar gider. Bu bakımdan Akif, gözlem gücü fazla olan bir gerçekçi roman yazarı gibi davranır.
****** Şirazlı Hafız Şadi'nin çok tesirinde kalmış, ondan pek çok tercüme yapmış, ayrıca Kur'an'daki önemli ayetleri şerheden, yorumlayan manzumeler meydana getirmiştir .
Milli Eğitim Bakanlığı, 1921'de bir İstiklal Marşı yarışması açmıştı. Buna herkes katıldığı halde Akif'in katılmamış olması dikkati çekti. Kendisine yakın arkadaşları sebebini sordular. Kazanırsa ödül kabul edemeyeceğini bildirdi. Bu şart kabul edildi ve Akif şiirini gönderdi. Aynı yıl Mart ayının birinci toplantısında Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi (Tanrıöver), kürsüye gelerek İstiklal Marşı'nı okudu. Mehmetçiğin aziz ruhuna ithafını taşıyan şiir üç kere tekrarlatıldı. Üçünde de ayakta dinlendi ve alkışlandı. 12 Mart toplantısında, Akif'in şiiri Milli Marş'ın sözleri olarak kabul edildi. Şair, eserini millete malettiği için Safahat'a almadı.
******** Mehmet Akif'in İstiklal Marşı şiiri, ünlü bestecilerimizden Osman Zeki Üngör tarafından bestelendi. İlk çalındığı zaman, büyük heyecanla karşılandı ve milli marş olarak kabul edildi.
******** Büyük şair, 1925'te Kahire'ye gitti. Kahire Üniversitesi'nde Türk Edebiyatı Kürsüsü'nün başına geçti. Onbir yıl orada kaldı ve ölümüne yakın günlerde İstanbul'a geldi ve 27 Aralık 1936'da hayata gözlerini yumdu. Edirnekapı Şehitliği'nde toprağa verildi. Her yıl büyük törenlerle anılan milli şairimiz, milli marşımız çalındıkça hatırlanacaktır.
******** Mehmet Akif'in şiirlerinin toplandığı Safahat, yedi cilttir. Her cilt, bir kitap özelliğini taşır; Bunlar sırayla “Safahat”, “Süleymaniye Kürsüsü'nde”, “Hakk'ın Sesleri”, “Fatih Kürsüsü'nde”, “Hatıralar”, “Asım” ve “Gölgeler”dir.
Şair, sonradan bunları “Safahat” adı altında 7 ciltlik tek kitapta toplamıştır.