--------------------------------------------------------------------------------
Kimseyi hafife almayın
Bir gazeteci, ünlü ve dev bir servetin sahibi işadamına sorar: "Dünya çapında başarı elde etmiş bir işadamısınız. Bu başarınızı neye bağlıyorsunuz?" "Öncelikle başarının son derece kişiye özgü tanımları olduğunu belirtmek isterim.
Servet sahibi ama ahlaksız birisi başarılı mıdır? Ya da bugün sabah 09.00'da evden çıkmaya karar vermiş ve tam o saatte çıkmış birisi başarılı mıdır? Yoksa üniversitede, büyük bilimsel ödüller alan öğrenciler yetiştiren bir kişi mi, yoksa öğrencileri mi başarılıdır? İnatçı bir çabayla yıllarca politik mücadele verip başbakan olan ve sürekli başkalarının çıkarlarını kollayarak o pozisyonda duran biri başarılı mıdır? Şimdi bu anlamda bir işadamını başarılı sayabilmek için de ortaya açık bir kriter koymak gerekli. Yine de haklısınız, başkalarının ulaşmadığı birtakım ekonomik sonuçlara ulaştım ve bu ekonomik sonuçları üreten sistemler tasarladığım söylenebilir. Çocukken dedemden öğrendiğim bir düstur vardı. Açıkçası ondan ayrılmadım. Derdi ki: "Bir koyunun karıncadan, bir insanın koyundan öğreneceği vardır." Koyun gibi kocaman bir hayvan karıncadan ne öğrenebilir ki ya da makineler yapan insanoğlu koyundan ne öğrenebilir ki? Zamanla bu sözün anlamını çözdüm. Büyüklüğümüzden ve kim olduğumuzdan bağımsız olarak hepimizin birbirimizden öğrenecekleri vardır. Siz bir gazetecesiniz ve sayısız insanla konuşuyorsunuz; ben bir işadamıyım ve üretip satıyorum. Bizim bildiklerimiz birbirinden farklı ve ancak ben sizi dinleyecek olursam sizin bildiklerinizi öğrenebilirim.
Ben koca bir fabrika ve şirket kurdum diye büyüklenir ve sizi dinlemezsem, küçülmeye başlarım. Çünkü amaçlarıma ulaşmama yardımı olacak bilgileri alamamaya başlarım. Başkalarıyla bir araya geldiğimde kendi duygularımı ve fikirlerimi bir kenara koyar; başkasının deneyimine kulak veririm. Bu, sıradan bir işçi de olabilir; bir şoför de, bir yönetici de ya da beş yaşındaki bir çocuk da. Bazen en önemli gerçekleri bu insanlardan öğrenirsiniz.
Dedemden aldığım düsturla okuldayken ya da aile hayatımda ayrıca bir kabul edilme arayışı içinde olmadım. Yani öğretmenimin takdir etmesi ya da etmemesi benim için önemli değildi. O bir koyunsa, ben bir karıncaydım. Kendi çapımda önemliydim. Karınca da bu dünya için küçük de olsa önemlidir. Çok kimse düşünmese de dünya sistemi içinde önemli bir işlev yerine getirir. Küçük bir öğrenci olarak hiçbir şey yapamasam bile öğretmenimin öğretmen olmasına imkan tanıyordum. Çünkü öğrenciler olmadan öğretmenler öğretmenlik yapamazlar. Yani birisinin bizi takdir etmesinden ya da kabul etmesinden bağımsız olarak değerliyiz hepimiz. Bir karınca kadar küçük dahi olsak.
Dünya bir sistem ve her canlı ve cansız onun bir parçası. İnsan dünyanın efendisi değil. Yani bizim aslında bir papatyayı bile koparma hakkımız yok. Onun yaşamını elinden almaya ya da kısaltmaya. Dünyada hiçbir şeyin sahibi değiliz. Tapular adımıza kayıtlı; ama ölünce tapu bu tarafta kalıyor. Başka insanlara, başka canlılara ve cansız varlıklara kendime değer verdiğimden ne daha az, ne de daha çok değer veriyorum. Bir kaya parçası benim kadar değerli. Trafik kazasında ölen hiç eğitim görmemiş fakir bir adam da benim kadar değerli. Küçük bir karınca da benim kadar değerli.
Dedemin o sözü benim yaşam felsefemi belirledi. Müşterilerim değerlidir. Çalışanlarım değerlidir. Rakiplerim değerlidir. Devlet çalışanları değerlidir. Başka ülkelerin insanları değerlidir. Onları dikkate almalıyım. Onları dinlemeliyim. Onlardan öğreneceklerim var; en az onların da benden küçücük de olsa öğrenecekleri bir şeyler olduğu kadar." Gazeteci, biraz afallayarak, "Hay Allah, ben size yeni fabrikanızı nereye kurmayı düşünüyorsunuz, diye soracaktım. Ama şimdi çok saçma olacak." der. İşadamı cevap verir: "Sizce bu sıralar bu iş için en uygun yer neresi?"